Türkiye, dünya sahnesindeki önemi gün geçtikçe artan bir aktördür ve bu yönde Türk dış politikası hakkında sistematik ve bilgilendirici bir kitaba ihtiyaç vardır. Philip Robins bu ihtiyacı fazlasıyla gideriyor. Örnek çalışmalarını dikkatlice seçerek Tük dış politikasının tüm önemli alanlarına ışık tutuyor. Robins iç dinamikleri doğru bir şekilde anlayıp yorumlayarak dış politikanın oluşturulması ve yürütülmesi süreçleriyle ilişkilendiriyor. Türkiye’nin dış ilişkiler konusundaki bakış açısını şekillendiren faktörleri ortaya koyuyor. Robins’in eseri, Türkiye dışından bir uzmanın gözünden Türk dış ilişkiler alanına yapılan önemli bir katkıdır. Mort Abramowitz, Amerika’nın eski Türkiye büyükelçisi. 1989 yılından bu yana uluslararası sistemde ortaya çıkan değişimler Türkiye üzerinde muazzam bir etkiye sahiptir. Türkiye, küresel çatışmalar içindeki ikincil bir aktör olmaktan çıkıp yeni bölgesel çatışmalar açısından merkezi bir aktör haline gelmiş; Balkanlar, Transkafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu’da merkezi bir rol oynamaya başlamıştır. Takım Elbiseliler ve Üniformalılar, bu süreç içinde Türk dış politikasının temellerini, yönünü ve seyrini incelemektedir. Robins kitabında Türkiye’nin tarihi deneyimi, jeopolitik konumu, ilişkide olduğu bölgelerin önemi ve sayısını göz önüne alarak iki taraflı bir bakış açısıyla Türkiye’nin dış ilişkilerini analiz ediyor. Bu analizi; ilişkileri, uluslararası bağlamda ve Türkiye’nin kendi koşulları çerçevesinde, dış politikanın oluşturulmasında kilit öneme sahip kurumları, süreçleri, kuruluşları, fikirleri, kimlikleri ve kişileri dikkate alarak yapıyor. Türkiye-AB ilişkileri ve Kıbrıs barış süreci gibi uzun süredir sürüncemede olan konularda yol kat edilmesi, İslamcı temele sahip bir partinin tek başına iktidara gelmesi gibi Türkiye’nin iç düzenini, dolayısıyla dış politikasını yakından ilgilendiren yerel gelişmeleri ayrıntılarıyla irdeliyor. Laik devlet yönetimi ile politik ve sosyal anlamda çevrede (periferide) yer alan İslamcı seçkin karşıtlığı arasındaki ideolojik çekişmeden söz ederek, Türkiye ile Avrupa arasında ilke ve değerler açısından var olan uçurumun 1990’ların sonundan bu yana resmi söylemde azaldığı yönünde ortaya koyduğu savı doğrultusunda çözümlemelerde bulunuyor.